Henüz Eylül’ü kabullenememişken, Ekim olmuş takvimler,
Sonbahar’ın griliği sarıyor ruhumu
Gittikçe kahverengileşen her yeşil yaprak ölümü hatırlatıyor
Üzerime düşen yağmur değil, yüreğime Sonbahar yağıyor
Ve ben yine!
Oysa ki hiç de bulunmamışken Ege –bu aylarda,
sanki hep,
tam da bu aylarda,
Ege’de
küçük bir sahil köyünde
yaşıyormuş gibi hissediyorum.
Kıyıdaki,
ucu yılların yüküne boyun eğmiş,
denizle bütünleşip,
suyun altında kalmış
o küçük iskeleye bağladığım tekneme atlıyorum
Hava sanki bir Yaz sabahı gibi aydınlık,
başımı çevirsem, sabahın ilk saatlerini suya atlayarak kutlayan insanları görebileceğim gibi
Gökyüzünü her an rengarenk paraşütler sarabilir
Ben iyice açılmışken sahilden,
Hiç birisi olmayacak bilsem de,
İçimde sanki bir Yaz heyecanı varmışçasına uzaklaşıyorum sahilden
Denizin ortasında buluyorum kendimi,
Balıklarla sohbet ediyor,
Işıltısıyla suya parıltı katan denizkızını selamlıyorum
Bazen bir Yunus geliyor buluşmalarımıza,
bazen en sadık dostlarım kefaller ile geçiyor günümüz,
Deniz evimdir benim,
Yaz ise nefesim.
İşte tam da gri bir Ekim günü
İstanbul’un denize uzak bir kesiminde,
Evsiz ve zor nefes alır şekilde yaşamaya tutunurken
Hayallerim bazen üzerimde baraka,
bazense yetmediği zamanlarda nefes bana